Heykelde formu yakalamak, formu yakalarken düşünceyi nakşetmek zordur. Ama heykeltıraş arzum onan hem eserlerinde hem yaşamında bu formu öyle güzel yakaladı ki, yaşama sanatından mı bahsetsek sanat yaşamına mı odaklansak bilemedik. Biz ikisine de bir pencere açıyoruz ve ‘kadının’ ürettikçe daha çok güzelleşmesine şahitlik ediyoruz.

Öfkeyle oturup ön yargıyla kalkan insanların, kırılmaz camların ardındaki piksellerin akışına göre hayatlarını şekillendirdiği bir ‘modern zamanı’ yaşıyoruz. Bir şeyin güzel ya da doğal olması o kadar yabancılaştı ki, mutlaka ardında başka kökler arıyoruz. Oysa her şey bu kadar karmaşık, bu kadar ön yargı ürünü olmamalı. Cümleyi bağlamak için değil inanın; ifade etmek istediğimizi en yalın haliyle anlatmak için bir isim verelim size; Arzum Onan. Ve zihninizde beliren sözcük bulutundan birkaç tanesini seçip hayali masamızın üzerine bırakalım. Ne kadar çok ortak sözcüğümüz varmış değil mi kendisiyle alakalı; zarafet, doğallık, güzellik, sadelik, kalite, masumiyet ve daha başka birçok özel sıfat. İşin ilginç yanı da burası; aklımızdakini zaten biliyoruz da acaba başkaları farklı mı düşünüyor diye toplumda en sevilen insanların bile eleştirilecek yönleriyle masaya yatırıldığı bir sözlük platformuna bakalım dedik. Gördük ki, bizim hayali masamızın üzerine koyduğumuz sözcükler aynen orada da sıralanmış, üstelik tek bir olumsuz düşünce olmadan. Hem çok garip hem çok anlamlı. Zira düşündüğünüz gibi yaşıyor; inandığınız gibi akıtıyorsanız içinizdeki samimiyeti, bundan herkes kendine düşeni alıyor. Nihayetinde ise Arzum Onan olabiliyorsunuz.
Geçmişten  bugüne, yaşam çizginizin sizi taşıdığı noktadan mutlu musunuz? 
      Hayatımı planlamamış olmama rağmen,  bulunduğum yerden çok mutluyum. Elbette hayaller kurarım ama paraya, yüksek  kariyere ya da görece başarılara değil, mutlu ve huzurlu olmaya yönelik bir  yaşam tarzı benimserim. Hırs bir yere kadar tabii ki  önem taşır. Ama aşırısına yenilmeden  istemek, gayret etmek ve ulaşmak yadsınamaz  bir yolculuktur. Bugün geldiğim noktada da   heykel; kelimelere ihyiyaç duymadan, insanlara temas edebildiğim bir  dünya yaratıyor. Bu dünyadan da çok mutluyum..
İkinci  serginiz olan “Kadın” büyük ses getirdi. Yarattığınız formların toplumda bu  kadar karşılık bulması, sanat yaşamınızın da yeni bir döneme evrildiğini  gösteriyor olabilir mi? 
      Kadın sergisinin açılışını 2018 yılında  İstanbul Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Tophane-i Amire Kültür Sanat  Merkezi'nde gerçekleştirdik. Sergi, İstanbul, Ankara, Antalya’dan sonra çeşitli  şehir ve mekânlarda sanatseverlerle buluşmaya devam ediyor. Heykellerin ilk  anda verdikleri mesaj şu; hayatın her alanında daha çok kadın sesine ihtiyaç  var. 
      Başlangıçta, spesifik bir amaçla; daha  sert koşullar, feodal baskılar altında hayatını sürdürmek zorunda kalan  kadınlara adamak istediğim bir sergiydi bu; ama sergi zamanı yaklaştıkça geniş  tutmaya karar verdim. Birkaç önemli nedenden biri, yaptığım çalışmaların bir  kısmının başlangıç temasından özgür şekillenmesidir. Asıl gerekçe, geniş  kapsamlı bir başlığı daha doğru hissetmemdir. Bütün alanlarında; yine hayatın  kendisiyle dengelenmiş bir kadın sesine, yüreğine, şefkatine ihtiyaç duyduğumuz  gibi; karar, strateji mevkileri ve üretimde de duyulan ihtiyaç kaçınılmaz bir  gerçektir.
 
Hiç  yorulduğunuz, çalışmalarınızı bırakmak istediğiniz anlar oldu mu?  Çalışmalarınızla ilgili en büyük hayaliniz nedir?
      Kaynak yaparken yaktığım yüzüm, artık  nasırlı olan ellerim, metalleri eğip bükerken sakatladığım parmaklarım yüzünden  ya da taş, ahşap gibi kocaman kütleleri yontarken zorluğundan dolayı ufak tefek  şikâyetlerim oldu ama hiçbir zaman bırakmayı düşünmedim. Tam tersi; tüm bunları  öğrenme sürecinde gösterdiğim sabır ve özveriyle; bugün artık yapabiliyor  olmanın da bir tür ayrıcalık olduğunu düşünürüm. 
      İleride çalışmalarımı parklarda,  meydanlarda görmeyi çok isterim. Tabii önce parklarımızın ve meydanlarımızın  olması gerek. Olduğunda da sanatın emanet edilebildiği bir zihniyet gerek.
PODYUMDAN  SANAT GALERİLERİNE VE ESERDEN İNSANA BİR YOLCULUK 
      Arzum Onan’ın o sıcak gülüşünü ilk  gördüğümüzde hayatının daha çok başında idi. Önce 1993 yılında Türkiye’nin,  ardından Avrupa’nın en güzeli seçildi. Güzelliğin değer ürettikçe anlam kazanan  bir şey olduğunu ise 27 senedir yaşayarak gösteriyor bize. Podyumdan sete,  setten sanat galerisine uzanan bu yaşam hikâyesinde, alınabilecek çok ilham  var. Çünkü bugün anlıyoruz ki bir sanatçı derinliğiyle ve öngörüsüyle atılmış  adımlar, karşılığını mutlaka buluyor. Her zaman zarafetini ve değerlerini  koruması Arzum Onan’ı toplum nezdinde sevilen bir insan olarak öne çıkarsa da  O, artık imza attığı eserlerle düşünceyi maddeye işleyen ve maddeye derinlik  kazandıran özgün bir sanatçı. Ve yıllardır sürdürdüğü çalışmalarında  gözlemlenen belki de en somut şey; heykellerinde hayat bulan anlam zenginliği…  Bize de bu zenginliği yansıtmak kalıyor.