Mesut yar: 35 yaşımda hayal edip de yapmadığım iş kalmadı


 

 

 

Oturma odamıza uzun süre burada laf çok programıyla konuk olan mesut yar, kariyeri boyunca imza attığı birbirinden değerli işlerle de övgüyü hak ediyor. Tıpkı ekrandaki gibi samimi ve mütevazı bir şekilde sorularımızı yanıtlayan yar, hayatın getirdiği tüm olumsuzluklara rağmen azmini kaybetmeden hayallerinin peşinden gitmeyi başarabilmiş.

Daha önce çeşitli defalar paylaştınız ancak hem hafızaları tazelemek hem de bize özel çıkarımlarda bulunmak adına soruyoruz; Mesut Yar’ın kişisel geçmişinde bugünkü başarısını mümkün kılan kilometre taşları nelerdi?
Bu soruyu en iyi tanımlayan yanıtı “erken kayıplar” başlığı altında verebilirim. Ailemi çok küçük yaşlarda ve hepsi bir hayli gençken yitirdim. Bu hayatta maça teknik anlamda mağlup başlamak anlamına geliyor. Dolayısıyla kendi ayakları üzerinde durmak için gençlere tanınan averaja sahip olamadım hiç. Bunun için hayıflanmak yerine, durumla nasıl başa çıkabilirim diye düşündüm. Söz konusu olan takdiri ilahi’ydi. Ama hepimizin bu dünyaya gelmesinin nedenleri olduğunu düşünüyorum. “Kader böyle, yapacak bir şey yok” diyen fikre karşı bir argüman geliştirmek durumundasınız. Benimkisi çalışmak, hayal etmek ve yine çalışmak oldu. Elbette bunun hediyesi var. Erken başlayan kariyer, erken ilerlemeyi de getirdi. Ve sanırım o şiirin mısralarındaki yaş 35 sıralarına geldiğimde hayal edip de yapmadığım iş kalmamıştı…

Mesleğe adım atarken yolunuzu bilinçli bir şekilde mi çizdiniz yoksa şartların gerektirdiği bir yönelim miydi bu?
Elbette ki bu içinde bulunduğunuz yaş ve o yaşın çağıyla ilgili bir durum. Kabul etmek gerekir ki gençken çok fazla fantastik düşünceye sahiptim. Yoksa Indiana Jones filmini izleyip Arkeoloji okumaya kalkışmanın başka bir tanımı olamaz. Ama şu da var ki eğitim hayatını çok sevdim. Arkeoloji benim ihtiyacım olan 360 derece bakabilme olanağını resmen veriyordu avuçlarımıza. Ben en azından buna inandım. Giderek geliştirdiğim düşünsel kapasitem, fanteziler yerine realiteye yönlendirdi beni. Öncelikle para kazanmalıydım. Bu amaçla başladım gazeteciliğe. Gazetecilik dediysem, bir gazetede ayak işleri yapmaya. Sonradan hani derler ya; “ayaklar baş oldu” diye; benim hayatımda pozitif anlamda gerçekleşti bu. İnsan planlamadığı ama girdiğinde seveceği bir kariyer yolunu da tercih edebilir. Ben çok şanslıydım şükür ki…

 Sosyal medyanın hem mesleki hem de toplumsal etkilerini kısaca değerlendirmek gerekirse neler söyleyeceksiniz?
Mesleki olarak ve yaşadığımız çağ itibarıyla kaçamayacağımız bir alan sosyal medya. Ama henüz çok tertipli daha doğrusu planlı ve steril bir yer olmadığını da biliyoruz. Belki bu dağınık haliyle çekici geliyor insanlara. Ben sosyal medyanın göbeğinde olan bir adamım. Çeşitli mecralarda adreslerim var. Kimi sözlük ve bloglarda kendi ismimle ya da farklı bir isimle yazıyor, takip ediyor ve altını çiziyorum hayatın. O hatta gerçekten ziyade insanın en savruk yanlarını deşifre eden, agresif, içimizdeki hayvanı ortaya çıkaran müthiş bir koridor var. Kim bu koridordan yararlanmıyorum derse, samimi gelmeyecektir bana. Ama hattı kullandığınız biçimde önemli. Ben vicdanımın elvermediği hiçbir şeyi üretmem ve paylaşmam. Toplum üzerinde algı, üstelik doğru algı yaratmak için daha reel koridorlara ihtiyaç var…

Mesleki başarınız kadar son zamanlarda mutlu evliliğinizle de gündemdesiniz. Bunun ömür boyu sürmesi dileğiyle; yaşamınıza yansımalarından bahseder misiniz? 
Sözü uzatmaya gerek yok. Hayat iki kişilik bir hastalık için yazılan yeni iki kişilik bir reçetedir. Kürü tamamlamadan sağlığa kavuşmak mümkün değildir kimi hastalıklarda. Ben mutluluğumu reçetenin diğer yarısına, kariyerimde geldiğim noktayı da keza O’na borçluyum! 


“KENDİMİ BESLEYECEK BİR DOLU KAYNAĞIM VAR. AMA HİÇ VAZGEÇMEDİĞİM İKİ TANESİ VAR Kİ BENİM İÇİN REZERVİ HİÇ BİTMEYECEK BİR PETROL KUYUSU GİBİ. OKUMAK (DOLAYISIYLA YAZMAK) VE SEYAHAT ETMEK. BU KUYUDAN ÇIKAN PETROLÜ RAFİNE HALE GETİREBİLMEK DE İNSAN ZİHNİNİN VE RUHUNUN BİRLEŞİMİ OLMALI.”


KENDİMİ BESLEYECEK BİRÇOK KAYNAĞIM VAR
Kendimi besleyecek, hiç vazgeçmediğim birçok kaynağım var; özellikle iki kaynağım var ki benim için rezervi hiç bitmeyecek bir petrol kuyusu gibi. Okumak (dolayısıyla yazmak) ve seyahat etmek. Bu kuyudan çıkan petrolü rafine hale getirebilmek de insan zihninin ve ruhunun birleşimi olmalı. Ben zehirleyen bilgiden, yani kaynağı net olmayan her şeyden kaçarım. Saf bilgiye ulaşmak, hayatı damıtmak ekseninde dolaşırım. Bilgiye okuyarak ve görerek ulaşırsınız. Çok gezen mi yoksa çok okuyan mı bilir paradoksundan kaçmak için ikisini de bir arada gerçekleştiriyorum. Bu da yaşadığımız çağı anlamakta, zamanı okumakta, insanı ve taleplerini bilmekte bir hayli işe yarıyor.

EKRANA YANSIMAYAN, EVDEKİ MESUT YAR NASIL?
Evde dursam anlatırım ama çok zor durabiliyorum. Açıkçası evdeki zamanın tümünü çalışma masasının ya da DVD koleksiyonunun dağınıklığı içinde geçiriyorum. Spor çok önemli benim için. Mümkün olduğunca aksatmamaya çalışıyorum. 40 yıl aksatmışım çünkü. Bir de eşimle birbirimize sürprizler yapmaya çalışıyoruz. Evde kendi dünyasında yaşayan organizma var, oyuncaklar, kitaplar, objeler filan derken kalabalık bir aileyiz sanırım.